18 Mart Çanakkale şehitleri Anma
18 Mart Çanakkale şehitleri Anma

Bugün bildiğiniz gibi 18 Mart Çanakkale şehitleri anma günüdür. Başta ulu önder Mustafa Kemal olmak üzere bütün şehitlerimizi rahmetle anıyorum.

Çanakkale Destanı

Çanakkale’de ne oldu o soruya cevap bulmaya çalışalım öncelikle: 1.dünya savaşı 1914 yıllında itilaf ve ittifak devletleri arasında yaşandı. Osmanlı Devleti Almanya ile birlikte İttifak devletleri safında savaşıyordu. İtilaf devletleri Osmanlıyı saf dışı bırakıp Çanakkale üzerinde Rusya’ya yardım göndermek istiyordu. Bunun içinde Çanakkale boğazından geçmek istiyorlardı. Tabi bu o kadar kolay değildi ve zaten kolay da olmadı. Her iki taraftanda büyük kayıplar verildi. Ama Çanakkale geçilmedi. Geçilmeyeceğini de altın harflerle tarihe yazdılar.

18 Mart Çanakkale zaferi

Peki Çanakkale Atatürksüz düşünülebilir mi? Kesinlikle hayır. Çanakkale deyince akla kahramanlar gelir. Hangisini sayayım ki başta Çanakkale zaferi kazanan ulu önder Atatürk’ü mü desem ya da Seyit onbaşı mı desem yada anası tarafında başına kına sürürek vatan uğrana kurban eden Mehmetçiği mi desem hangisinde bahsedeyim bilmiyorum. Hangi taşı kaldırsam bir kahraman çıkıyor. Her bir kahramanın ayrı bir hikayesi var. Bu kahramanlar Çanakkaleli değillerdi. Her biri ülkemizin değişik illerinde gelmişti. Burada sadece Türk yoktu. Türkiye’de yaşayan her milleten vatan evladı vardı. Hakkâri’den Edirne’ye Samsun’dan Hatay’a doğru ülkemizin her yerinde cepheye koşan kahramanlar vardı. Bu kahramanlar din, dil, ırk ve cinsiyet ayırt edilmeksizin cepheye koştular. Mesele Vatan ise gerisi teferruattır. dediler.

çanakkale savaşı sözleri

Çanakkale destanı diğer destanlarda bir farkı var. Bu yüzden ismini tarihe altın harflerle yazdırmıştır. Bu destan kanla yazılmış bir destandır. bu destan Çanakkale toprakları kanla sulanmış bir destandır. Bu destan 257 bin insanın şehit şerbetinin içtiği bir destandır. Bu destan Bu vatanın kolay kazanılmadığının göstergesidir. Bu destan metrekareye 6 bin merminin düştüğü yerdir. 6 milyonda bir ihtimal havada mermilerin çarpıştığı bu destan nasıl unutulur? Bu destanın Türküleri asırlar boyu hafızalarda diri tutulacaktır. Kimse unutmasın ki Çanakkale geçilmez!

Adsız Kahramanlar
Çanakkale Geçilemez

Çanakkale zaferi bugün 103 yaşındadır. 103 yıl boyunca bu topraklarda rahat nefes alabiliyor, Özgürce konuşabiliyor ve bağımsız bir şekilde yaşayabiliyorsak 103 yıl önce adsız kahramanlarımıza borçluyuz. Bu destanı yeni nesillere anlatmalıyız. Bu destanı diri tutmalıyız. Bu destan var olduğu sürece bu ülke bağımsız olacaktır. Bir kere daha 18 Mart Çanakkale  Şehitlerimizi Rahmet ve Minnetle anıyorum. Sözümü ünlü şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un şiiriyle bitirmek istiyorum.

Seyit Onbaşı

Çanakkale Şehidlerine

Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,- Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya,Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde-gösterdiği vahşetle “bu: bir Avrupalı”

Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer
Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer.

Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Osrtralya’yla beraber bakıyorsun; Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk.
Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk.

Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani tauna da zuldür bu rezil istila…

Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil,

Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına,

Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz…
Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz.

Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab.

Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a’makı;

Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin.

Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam.

Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer
O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer…

Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak.

Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.

Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare.

Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler!

Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?

Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis-i ilahi o metin istihkam.

Sarılır, indirilir mevki’-i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;

Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
“O benim sun’-i bediim, onu çiğnetme” dedi.

Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.

Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar,

Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!

Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer.

Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid’i…
Bedr’in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi.

Sana dar gelmeyecek makber’i kimler kazsın?
“Gömelim gel seni tarihe” desem, sığmazsın.

Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab…
Seni ancak ebediyetler eder istiab.

“Bu, taşındır” diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına;

Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle;
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle;

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan;
Yedi kandilli Süreyya’yı uzatsan oradan;

Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına;
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,

Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;

Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına.

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin’i,

Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,

O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;

Sen ki, a’sara gömülsen taşacaksın… Heyhat,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…

Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.

Mehmet Akif Ersoy
Mehmet Akif Ersoy Çanakkale Şiiri

2 YORUMLAR

Şark Çelebi için bir yanıt yazın İptal

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz