Seyirgraf İrem
Seyirgraf İrem

Merhaba ben İrem; deneyimlediklerimden derlediklerimle yolculuklarıma ve yolculuklarımla da deneyimlediklerime katkıda bulunmak uzunca bir zamandır hayat felsefem aslında. Her ne kadar çocukluğumdan beri ailemle yurt içi birçok gezi yapsam da asıl tek başıma yaptığım seyahatlerle üniversitede başladım bu seyahat serüvenine. Üniversitede İspanyol Dili ve Edebiyatı okuduğum için öğrendiğim bu dili yerinde görmek ve pratik yapmak istememle birlikte Barcelona’da bir kurs ayarlayarak ilk uzun yurt dışı macerama başlamış oldum. Hatta hiç unutmuyorum, bir gece tripodumu kurmuş Katalan Ulusal Müzesi merdivenlerinden kalabalığın arasında Font Mágica’yı uzun pozlamayla kaydetmeye çalışırken bir Türk seyahatsever ile tanışmıştım. Kendisinin Barcelona’ya ikinci gelişiydi ve sohbet ederken bana şöyle dedi : ‘Seyahat bir virüs gibidir bir kere vücuduna girdi mi hiç çıkmaz ve seni sık sık yoklar. Muhtemelen bu virüsü aldın ve emin ol bundan sonra daha çok seyahat planı yapacaksın.’ Öyle de oldu gerçekten!

 

Seyirgraf
Seyirgraf

 2009 senesinden beri seyahat dışında da derlediklerimden oluşan ve yıllar içinde hem içerik hem de isim olarak değişen, dönüşen bir blog sayfam var aynı zamanda. Son dört senedir yayın hayatına çeşitli düzenlemelerle birlikte ‘Seyirgraf’ adı altında ağırlıklı olarak seyahat yazılarımla devam ediyor. Seyirgraf da benim ürettiğim bir isim aslında; seyir halinde olmak ve aslen Eski Yunanca’den gelen yazmak, kaydetmek anlamındaki ‘graf’ kelimesiyle birleşerek gezmek ve aynı zamanda o gezileri yazmak olarak tek bir kelimede vücut bulan ve beni oldukça iyi anlattığına inandığım bir isim. Aslında birçok gezmeyi seven gibi yazmanın dışında fotoğraf çekmeye de bayılıyorum. Fotoğrafların videolardan çok daha fazla hikayesi olduğuna inanıyorum. Bu konuda eğitim de aldım ve aldığım eğitimden sonra teknik açıdan da daha çok dikkat edip özen gösterdiğim kareler yakalamaya başladım. Her ne kadar yaşadığım yeri fotoğraflamayı sevsem de ne yazık ki rutin hayat koşturmacası içerisinde öğrencilik yıllarımda olduğu kadar İstanbul’u fotoğraflayamıyorum. O nedenle de daha çok seyahatlerimde yeni foto-hikayeler yaratma şansı buluyorum.

Yaklaşık on yıldır İspanyolca öğretmeni olarak görev yaptığım ve bu dille, kültürle çok uzun zamandır haşır neşir olduğum için de yılda en az bir kez hatta çoğu zaman en az iki-üç kez İspanya’nın farklı bölgelerine seyahat ediyorum. Hem bu dili konuşmayı, duymayı çok sevdiğim hem de İspanyol kültürüne bayıldığım için yazılarımda ve Instagram hesabımda paylaştığım fotoğrafların altında İspanya’dan, tarihinden, kültüründen, sanatından, edebiyatından ve günlük yaşamından bahsetmeyi çok seviyorum. Hatta beni tanıyanlar İspanya aşkımdan bıkmış durumda çünkü yapacak bir seyahat planı bulamasam bile eğer bir tatilim ya da boşluğum varsa hemen kendimi İspanya’da buluyorum. Barcelona’ya kaç kez gittiğimi gerçekten bilmiyorum ama en son kendimi İspanya’nın çok bilinmeyen köy ve kasabalarında ikinci kez hatta bazen üçüncü kez bulduğum için artık bu gidiş gelişleri saymayı bıraktım.

Gezgin Seyirgraf
Gezgin Seyirgraf

Seyahatlerimde yaşadığım anılar öyle çok ki! İyi ya da kötü olarak ayırt edemiyorum çünkü o an için olumsuz bir deneyim gibi gözükse bile seyahatimin bir parçası olduğu için her şeyi iyi ve olumlu olarak hatırlıyor ve gülümsüyorum. Şöyle minik bir anı serisi paylaşayım bunu anlatmak için : kız kardeşimle yaptığım seyahatlerde muhakkak başımıza polislik bir iş geliyor.

Seyirgraf İrem
Seyirgraf İrem

Kendisi her seyahatte mutlaka cüzdan çaldırmasıyla ünlü hatta. Bir keresinde kardeşim ve bir arkadaşımızla Barcelona’ya gitmiştik ve akşam otele dönerken çantasında cüzdanının olmadığını fark etti ve bunun üzerine Katalan Meydanı’ndaki yabancı polisine giderek uzun saatler ifade verip formlar doldurduk. Ertesi gün de buraya uğrayıp cüzdanın bulunup bulunmadığını sorduk ama nafile; giden gitti tabii ki. Bundan birkaç sene sonra da yine kız kardeşimle birlikte Ukrayna’nın Lviv şehrine gittik ve –bu kez nasıl olduysa bilmiyorum- bir kafeye girdiğimizde kardeşim yine cüzdanını çantasında bulamadı ve biz İngilizce anlaşmakta güçlük çektiğimiz ve sistemleri inanılmaz yavaş ilerlediği için yarım günümüzü Ukrayna polisi ile birlikte geçirdik. Hatta yine ertesi gün de bir evrak alıp imzalamak üzere polis merkezine uğramak zorunda kaldık. Bu tecrübelerin üzerinden seneler geçmesine ve o an kötü bir anı gibi gözükmelerine rağmen bugün hala gülerek anlatıyoruz herkese. Hatta bir sonraki seyahatimizde ne olabilir gibi varsayımlarda bulunarak eğleniyoruz. Çünkü seyahat aslında en güzel hayat okulu insanoğlu için. Öğrenmenin en etkili ve en güzel yolu kesinlikle bir şeyi deneyimlemekten geçiyor. Bu nedenle de hayat boyu öğrenmeye ve bu uğurda seyahat etmeye devam edecek ve bu seyahatlerimi deklanşörüm bastığı, kalemim yettiğince herkesle paylaşacağım.

BİR CEVAP BIRAK

Please enter your comment!
Please enter your name here